Bir Hastanın Günlüğü/Bölüm 1

İlk Gün

Öylece yerde uzanmış ambulans beklerken etrafıma toplanan insanlarla ve çömelip bacağıma dokunmaya çalışan iyi niyetli teyzelerle başa çıkmaya çalışıyordum. Olayın şokunu yeni atlatmış ve yavaş yavaş yerde yatanın ben olduğumu kabullenmeye başlamıştım. Havada savrulduktan sonra fena bir şekilde zemine çarpmıştım ve o an bacağımın kırıldığına emindim. (Başka uzuvlarımın da kırılmadığına şükretmeliyim!) Bunu ağabeyimle paylaşmaktan çekinmedim ve kuyruğunu kıstırmış kedi yavrusu gibi ‘Kırıldı!’ diye inlemeye başladım. Alt bacağımın ortasından dışarı zorlayan talihsiz kemiğime dehşetle bakıyordum. Ağabeyim de aynı manzarayı görmüş olacak ki küçük bir hareketle ve mesleğinin vermiş olduğu el yatkınlığı ile bacağın şeklini daha normal bir hale soktu. Ve tabii o çok takdir ettiğim soğukkanlılığı ile aynen şöyle dedi: ‘ Feyza, evet bacağın kırıldı. Alçıya alınacak ve iyileşecek.’ Bu arada unutmadan yardım teklif eden hemşire ablaya teşekkür etmeliyim.

Piknik için gelmiştik ve bu yeni model oyun parkında biraz eğlenmek istemiştik fakat ben biraz abartmış olmalıyım. O andan sonra beni neler beklediğini düşünürken ambulans da ulaşmıştı. İlk kez bir ambulansa giriyordum. Bulunduğum durum ne kadar hoş olmasa da yine de göreceliydi. İç savaş olan bir ülkede çatışmanın ortasında olsaydım ambulans en çok olmak istediğim yer olurdu muhtemelen. İtiraf etmeliyim yol boyunca ambulansın kaza yapma ihtimalini düşündüm. Nihayet hastaneye geldiğimizde korku dolu gözlerle etrafı inceliyordum. Hastane yerine başka bir kelime bulunmalıydı. Röntgen filmim çekildikten ve ben biraz daha soğuk terler döktükten sonra ağabeyim operatör doktor beyle konuşurken biz de annemle o boş koridorun sonunda endişe içinde bekliyorduk. O sırada annemin bir yandan içi gidiyor bir yandan bana kızıyordu çünkü başarıyla tamamlanmış dört evlat yetiştirme kariyerine çomak sokmuştum. Ailede ilk kez bir kırık vakası meydana gelmişti. Düşüncelere dalıp çıkarken sıcak su ile yapılan uzun bacak atelin acısını unutmaya çalışıyordum. Sıcaklığı gittikçe artıyor, ayağımın sargı içinde közlenmiş patlıcana dönüştüğü hissini uyandırıyordu bende.

Sonunda ağabeyim geldi ve o nahoş haberi verdi bize: ‘Bu yaz yamaç paraşütü yapamayacağız Feyzoş…’ Zor sevdiğimden kemiğimi un ufak* etmiş, alçıyla halledilemeyecek bir duruma sokmuştum güzel tibiamı. Birtakım insanlarla istişareden sonra üniversite hastanesine geçmeye karar verdik ve ben bir kez daha yıkıldım.. Olacakları az çok kestirebiliyordum. Arabada giderken emanete zarar verdiğimi düşündüm. Bedenim bile emanetti. Bu süreçte en çok pişmanlık duyduğum nokta buydu. Alçılama işlemi oldukça acı vericiydi ve tabii ki mevcut alçı çıkartılıp yenisi yapıldı. Kanım çekilmiş gibiydim. Neyse ki günü bitirmemize az kalmıştı. Odaya yerleşip yatağa uzandığımda kendimi şöyle teselli ediyordum: ‘Mutlaka daha fena bir şeye mâni oldu. Mutlaka daha fena bir şeye mâni oldu.’

 

*Kırık kemiğim için kullandığım ‘un ufak’ ifadesi çok sonraları muayene olduğum başka bir ortopedi hekimine aittir. Bu konuya ileriki yazılarda değinilecektir.

Diğer Yazılar

4 Yorum

  1. İsimsiz

    29 Ağustos 2017 at 20:37

    Öyle bir betimleme var ki acıyı ben hissettim . Ayrıca ,başarıyla tamamlanmış dört evlat yetiştirme kariyerine çomak sokmuştum , cümlesine çok güldüm 🙂 geçmiş olsun …

  2. fecca

    4 Eylül 2017 at 13:33

    Yorumunuz için teşekkür ederim! 🙂

  3. Atlı Karınca

    4 Eylül 2017 at 21:20

    Bukadar acı bir durumu bile okadar tatlı dille yazıya dökmüşsün ki ? geçmiş olsun

  4. fecca

    4 Eylül 2017 at 23:06

    Çok teşekkür ederim,sağ olun. 🙂

Bir yorum yaz!