Ramazan Duâsı

Merhabalar! 🙂

İki sene evvelki Ramazan Duâmda şöyle yazmışım: "Velhasıl etraf yeşillendi, nakd-i huşûmuzu sarf eden nevbahar* ile insanı şöyle bir kendine getiren Ramazan-ı Şerif buluştu, elhamdülillah!" Baharın gelişi ile Ramazan'ın bu sıkıntılı günlerimizi teşrifi yine ne hoş tevafuk etti.

Biz Ramazan'ı ne kadar hoş karşılamak istersek isteyelim, her sene olaylar olaylar, malum. 🙂 Hatırlıyorum da küçükken Ramazan aylarında Gazze'nin başına gelenlere üzülür, ağlar, dualar ederdik. Sanki hep Ramazan'a denk gelirdi kötü şeyler. Suçu yine bizden olmayanlara atıp, kendimizi aklardık. Oysaki kötülük, haksızlık hep vardı, lakin kültürümüzün kadim davranış motiflerinden olan Ramazanı hoş karşılama, hoş geçirme ve hoşça yolcu etme arzumuz sebebiyle, Ramazan'ın gelmesine rağmen süren ve Yaradan'a karşı başımızı öne eğdiren olayları daha bir önemsiyorduk sanki. Tıpkı evde yaşanan bir gerginliğin üzerine gelen misafire duyduğumuz mahcubiyet gibi.

Bu seneki Ramazan'ı da başka bir mevzu ile karşılamış olduk. İnsanlık; sınırlarda gezerken, ürettiği teknoloji ile başa çıkmaya çalışırken, hayal gücünün ulaşabildiği noktaya dek fıtratını dönüştürürken su ve sabunla kaybolan küçücük bir canlı engeline takıldı. Harıl harıl bu engeli nasıl aşacağımız üzerinde çalışıyor şimdi. Kimileri bunu bir savaş olarak görüyor, kimileri bir belâ, kimileri nimet. İnsanların yakınları vefât ediyor. -Allah rahmet etsin, hastalara şifalar versin.- Birileri korkuyla bekliyor bu küçücük canlıların kapısına geleceği vakti. Herkes gergin. Aslında bu durum insanın hastalığa ve ölüme nasıl baktığıyla ilgili. İsterseniz kanseri bir düşman olarak görüp eğer iyileşirseniz kendinizi kanseri yenmiş bir kahraman olarak düşünebilirsiniz. Veya hastalığı ölümlü dünyanın önünüze getirdiği başka bir tat olarak görüp, dünyanın dünyeviliğini hatırlayabilir ve fıtratınızdaki hayatta kalma dürtüsüyle hastalığı atlatmaya çalışabilirsiniz. Bu fikrî tercih, dünyadan ne beklediğimize, ahirete ne kadar iman ettiğimize, içimizdeki kibir duygumuzu ne kadar kontrol ettiğimize göre değişir. Şu sıralar insanların en çok da manevi boşluklarını doldurmaya ihtiyaçları yok mu?

Kıymetli büyüklerimizin, hastalığı olan kardeşlerimizin kimisi mutmain bir duruş içerisinde, kimisi de telaş. Çocuklar için yaptığımız koronavirüs şarkısıyla ilgili bidunyahaber.org'a verdiğimiz ropörtajda şöyle söylemiştim: "Herkesin iyi haberler almaya, güzel şeyler görmeye ve gülmeye ihtiyacı var. Üstelik risk grubunda yer alan insanlarımız ve risk grubu yakınları biraz daha endişeli muhakkak. Hele bir de toplumun her ferdi için ruhsal farklılıklarımızı düşünürsek; kimimizin stres ve panik eşiği daha düşük, endişelerini kontrol edemeyebiliyor. Kimimiz ise daha sakin ve sağduyulu. Kimimiz umutsuz, kimimiz de merakla insanlığın serüvenini gözlemliyor. İşte tam da bu noktada toplumun bir kesimine mühim bir sorumluluk düşüyor. Umutsuza umut vermek, ruhu sıkılanı rahatlatmak, panik yapanı sakinleştirmek, ve insanlara tebessüm ettirmek böyle zamanlarda kamusal bir sorumluluğa dönüşüyor. Bu sorumluluk bazen de, bir karakterden öğrendiği davranışı -hele de şarkıların içinde geçenleri- hemen taklit eden çocuklar ve onların ebeveynleri için bir şarkı yapmak olabiliyor elbette."

Bu manevi boşluğu ve faydasız korkuyu gidermek adına belki, Mehmet Görmez hoca ne güzel dersler yayınladı. İnsanlığın geçirdiği zor günleri, korkuyla karşılamak yerine "Ben ne yapabilirim?" şuuruyla kendi uzmanlık alanında yazanlar yol gösterenler, insanları güldürmek için karikatürler çizenler, şarkılar yapanlar, dikiş makinesinde konu komşuya dağıtmak için maske dikenler (Sevgili annem, ellerine sağlık ;)), diğergâmlık duygusuyla sosyal sorumluluk işlerine girişenler oldu, elhamdülillah. Bir de memleketteki salgını modellemeye çalışanlar da oldu, ihi! Allah razı olsun onlardan.

Allah başımıza gelen sıkıntılı hallerden ibret almayı, hayatlarımızın mânâsı ve değeri üzerine durup düşünmeyi, farkında olmadığımız nice nimeti hatırlayıp şükür etmeyi bize nasip etsin. Hayrı O'ndan, şerri kendimizden bilmeyi nasip etsin. O'nun sevgisinin önüne başka hiçbir sevgiyi koymamayı, O'ndan başkasına kul olmamayı, O'nun kalemiyle yazılan Kur'an'ımızı bu güzel ayda anlamak üzere okumayı nasip etsin. Amin. Sizin de dualarınız varsa buyrun, amin diyelim. 🙂

Ha bu arada, Ramazan ile ilgili yazılmış şiir, kaside ve gazellere ilişkin bir makale buldum, incelemek isterseniz tıklayınız. Zâtî'nin şu güzel beyiti çok hoşuma gitti:

"Şehr içre bulunmaz bir onun gibi güzel mâh

Pür ede safâ nûru ile âlem-i cânı."

Haydi Allah'a emanet! 🙂

 

 

2 Yorum

  1. CIDIK

    24 Nisan 2020 at 17:08

    Çok güzel yazmışsın kızım yüreğine sağlık,kalemine kuvvet:)

  2. fecca

    25 Nisan 2020 at 17:13

    Teşekkür ederim aney! 🙂

Bir yorum yaz!