Son Fırça Darbesi

Nurvet indiği yokuşun eğimini parmak uçlarında hissediyordu. Arnavut kaldırımı tarzında döşenmiş yolda, taşların arasından çıkan yeşil yapraklar göze çarpıyordu. Her iki tarafta çeşit çeşit ağaçlar vardı, kimi fıstık yeşili, kimi küf yeşili, kimi kehribar yeşili. Çizdiği yağlı boya tablolarında asla tutturamayacağı renklerdi bunlar. Çamlar birbirleriyle boy ölçüşüyor fakat hiçbiri az ilerideki manolyaya yetişemiyordu. Bu iki gövdeli ağaç kim bilir kaç yıl önce salmıştı köklerini toprağa, ilk ne zaman yağmur suyu içmişti. Annesinin on yedi senede büyüttüğü manolyayı düşündü de, bir baston boyunu geçmezdi. Evine bir saksı çiçeği almaya karar verdiğinde yokuşu da bitirmişti Nurvet.

Otel Dürbün’ün eski kapısından girince resepsiyondaki asık suratlı kıza alelacele selam verip merdivenlere yöneldi. Oysaki kızın elinde ona ait olan bir şey vardı.

-Hanımefendi, birisi sizi sordu, dışarı çıktığınızı söyleyince biraz bekledi fakat az önce bu kutuyu bırakıp gitti, bir de not…

-Teşekkür ederim, ismini söyledi mi?

-Ne yazık ki hayır… Tanıyorsunuzdur diye düşünmüştüm.

 Nurvet kutuyu ve üzerine iliştirilmiş minik zarfı alıp yukarı çıkmaya başladı. Arkasından ‘ Eğer size evlenme teklifi etmek isteyen biriyse sakın reddetmeyin hanımefendi, genç adam gördüğüm en yakışıklı erkekti.’, diye seslendi talihsiz kız. Muhtemelen bu küçük ve ıssız kasaba otelinde oturduğu yerde yaşlanacaktı.

Yüz altmış yedi numaralı odaya girince açık balkon kapısından giren sert rüzgâr perdeleri uçurdu. İçerisi de epey soğumuştu. Kapıları kapattıktan sonra camgöbeği nevresimli yatağın ucuna oturup ahşap kutuyu inceledi Nurvet. Tedirgindi, bunun bir uyarı mesajı olduğunu biliyordu ama onu korkutamazdı. Evinden yüzlerce kilometre uzaklıktaki hiç bilmediği bir sahil kasabasına gelecek kadar ciddiydi. Onu buraya getirense resim atölyesinde bulduğu bir günceden başka bir şey değildi.

Yaşlı ve zengin bir ressamdı bu güncenin sahibi. Henüz nedenini bilmediği bir sebepten dolayı bu kasabaya gelmişti, gelmek zorunda kalmıştı. Nurvet okudukça iyice meraklanmış, güncenin şu son cümlesinden sonra da aramaya karar vermişti: ‘Bu zavallı defteri eline geçiren her kimse, merakının ona çok zarar vereceğini bilmeli.’ Birkaç ufak araştırmadan sonra isimsiz mektuplarla kibarca uyarılmıştı. İşte şimdi çok yaklaşmışken bir uyarı daha alıyordu. Kutuyu açınca epey pahalı yağlı boya fırçası setini gördü. Zarftaki notta ise sarı harflerle ‘Bundan ötesine gitme küçük kız, evine dönüp bu fırçalarla hayatının en güzel tablolarını yap.’

Nurvet bir an duraksadı, ceketini giyip kutuyu koltuk altına sıkıştırdı. Annesinin küçük kızı ne yapıyordu? Buradan ne çıkardı? Onu çeken şeye engel olmayacaktı. Otelin kapısından çıkarken arkasında bir çift göz boş boş ona bakıyordu.

Son Öyküler

Loading...

Bir yorum yaz!