Menekşe Hanım’ın Düşündürdükleri

Menekşe Hanım’ın Düşündürdükleri

İsim verdiğiniz eşyalarınız oldu mu hiç? Veya konuştuğunuz, lafladığınız eşyalarınız? 🙂  Peygamberimiz kimi eşyalarına isim verirmiş. Bir insana isim vermek nasıl onu biricik kılıyorsa, bir eşyaya da tür isminden öte özel bir isim vermek ona şahsiyet kazandırıyor olsa gerek. Sahi, bizim kimi zaman hor kullandığımız, özensiz davrandığımız ve haksızlık ettiğimiz eşyalarımız ya bizi görüyorlar ve işitiyorlarsa? Ya onların da ruhu, şahsiyeti varsa, sadece biz algılayamıyorsak? Ben de benim için çok özel olan kimi eşyalarıma isim veriyorum. Bunlardan en yenisi ise Menekşe Hanım oldu. 🙂 Hımmm, Menekşe hanım da kim?

Menekşe Hanım | Yakın Çekim

Kendisi bir elbise. Benim için çok özel çünkü evvela son bir senede giriştiğim dikiş serüvenimde ortaya çıkan en emekli, özenli ve temiz işim oldu. (Elbette buna rağmen içinde bazı hatalar ve yanlış dikişler var tabii.:) ) İkinci olarak ise dikmeye başladıktan önce ve sonra farklı Feyza’lar olmam sanırım. Dikerken çok şey düşündürdü ve hissettirdi bana. Bu bakımdan Menekşe Hanım’ı dikmek olması gerektiği gibi geçen güzel bir yolculuk gibiydi, eve farklı bir Feyza olarak döndüğüm bir yolculuk.

Kıyafetler, kumaşlar, dokular benim için hep ilgi çekici olmuştur. Kıyafet kelimesinin kökeni de kendisi gibi çok ilginç: Arapça’da kıyâfe kelimesi mastar olarak ‘birinin peşinden gitme, iz sürme, kişinin fiziki yapısına bakarak nesebini tesbit etme’ anlamlarına geliyormuş. Giyim kuşama da hem insanın kişiliğini yansıtması hem de geleneğin takip edildiğini göstermesi açısından kıyâfet denilmiş. (1) Yani aslında giydiklerimiz, kuşandıklarımız hem iç dünyamızdan karakterimizden hem de kültürümüzden bir şeyler yansıtıyor. Mefhum-u muhalifinden, hangi karaktere yahut hangi kültüre büründüysek onun izlerini üzerimizde taşıyoruz, istemli yahut istemsiz. Tarihte de pek çok etnik ve dini grup kendilerine has giyim&kuşam eşyalarını kullanmış ve böylece toplumda seçilebilecek, tanınabilecek konuma gelmiştir. 

Kıymetli bir hocam vakti zamanında üzerimde annemin diktiği bir dış kıyafeti görünce çok beğenmiş ve bana bir zamanlar terziliğin, ortaya bir elbise çıkarabilmenin hele de bir elbise dikip hediye etmenin ne kadar kıymetli olduğunu anlatmıştı. Konfeksiyon bu kadar yaygın değilken tabiri caizse eli yüzü düzgün yamasız bir kıyafet çok az bulunurmuş. Kumaş bulmak ayrı mesele, dikiş makinesi alabilmek ayrı mesele. Haliyle terzilik toplumda büyük saygı gören bir meslekmiş. Şimdi düşünüyorum da Türkiye Mesleki İtibar Skalasında (TYAP) 550 mesleğin içinde 372. sırada olan terzilik bu araştırma elli sene önce yapılsaydı kim bilir kaçıncı sırada olurdu. 

Uzun zamandır eskiden annelerimizin nenelerimizin el emeğiyle göz nuruyla ördüğü enfes motifli yün kazaklar dahi artık seri ve çoğunlukla ticari olarak üretiliyor. Vitrinlerde bakıp aldığımız, online alışveriş sitelerinden sipariş verdiğimiz seri üretilmiş her bir kıyafet gardrobumuzda onca kıyafetin içinde herhangi bir kıyafet olmak üzere giriyor evimize. Zaman zaman giyiyoruz, kimisini unutuyoruz, kimisini giymeyi bırakınca veriyoruz, hatta bazı markalara geridönüşüm için bağışlıyoruz. 

Eskiden ustalar bir elbisesini yahut gömleğini kalfalarına ustalık vakitleri gelince hediye ederlermiş; hâl sâridir, sirayet eder, ustanın hâli de gömleği ile çırağına sirayet etsin duası ile. Ailenin büyüğünün bir elbisesi alt kuşaklara teker teker yadigar kalırmış. Şimdi böyle bir durumda hediye edilen yahut yadigar kalan bir gömlek eskiyince elden çıkarılabilir mi?  Bu gömleği diğerleriyle bir tutabilir miyiz? Kıymeti nasıl ölçülür, ölçülebilir mi hiç? Biz her ne kadar elbiselerimizden kıyafetlerimizden onların biricikliğini ruhlarını alsak ve onları kullanıp tükettiğimiz birer nesneye dönüştürsek de, elbise bir zamanlar isim verilen, hediye edilen sandıkta aile yadigarı olarak saklanan, özenle giyilen bir eşya idi. Biricikti. Tıpkı bizim gibi. Emektar terzi Mahir Solak beyefendi TRT belgeselde bir demecinde “Buraya gelen her insanın bedeni farklıdır, kimisi uzun kimisi zayıf kimisi kilolu kimisinin kolu uzun kimisinin üst bedeni daha kısa… O yüzden herkes için ayrı ölçü, ayrı prova alırız” diyor. Yani elinden çıkan her bir ceket onu giyecek olan kişinin bedenine göre şekilleniyor, hazırlanıyor. Seri üretimde ise belli kalıplar bedenler var ve bizim bir şekilde onlardan birine uymamız, o kalıbın içine girmemiz gerek.

Menekşe Hanım | Kol Manşeti Detayı


Elbette herkesin yeniden kendi kıyafetini dikmesi, ısmarlama elbise giymesi pek mümkün değil, ama kıyafet alırken, kullanırken, onları üzerimizde taşırken belki onlara daha saygılı olabiliriz. Bir başka hocamın “gerekli olanın yeterli kullanımı” ifadesi zihnimde serlevhadır. Belki de gardroplarımızda sadece yeteri kadar kıyafet olsa onlara daha iyi davranabiliriz. 🙂  

Vesileyle imkanı, vakti ve enerjisi olan dostlarımı dikiş öğrenmeye davet ediyorum. 🙂 Bütün şehirlerde Halk Eğitim kursları pek çok kadına dikiş öğretiyor, bazı şehirlerde Olgunlaşma Enstitüleri oldukça kaliteli ve sistematik dersler veriyor, talebe yetiştiriyorlar. YouTube’da pek çok insan ayrıntılı olarak dikiş anlatıyor, öğretiyor, sağ olsunlar. 🙂

Günümüzün kıyafet üretim tarzı gereği gelişmemiş ülkelerde istihdam adı altında sağlıksız koşullarda, adaletsiz ücretlerle çalışan pek çok gence, kadına borcumuz nedir, bilemiyorum ama insanlığın geldiği noktada belki de biricikliğini aldığımız her bir kıyafete&kumaşa bir özür borçluyuzdur. Bu düşünce kimimize absürd gelebilir fakat birkaç günümü bir elbise dikmeye ayırdıktan ve tane tane adım adım her bir işlemi yaptıktan sonra bunu düşünmeden edemiyorum. Menekşe Hanım, diktiğimden bu yana prova mankenim Refika’da öylece duruyor. Onu nerede giyeceğimi bilemiyorum, gidip geldikçe bakıyorum sağına soluna, seyrediyorum, düşünüyorum. Allah’a örtüyü, elbiseyi, giyinmeyi yarattığı için şükrediyorum her defasında. Giyimde ölçüyü kaçırmamayı, sokakta yürürken bir garibanın yanından geçtiğimde beni mahcup edecek gösterişte giyinmemeyi, dara düşmüş bir kimsenin yardım isteyebileceği güvenilirlikte gözükmeyi ve bir mü’min müsliman hanımefendinin estetik, güzellik ve temizlik kaygısıyla giyinebilmeyi diliyorum O’ndan. 🙂 Yine O’nun sözü ile de bitireyim:

Ey Ademoğulları! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye, hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak giyim kuşam (yapma bilgisini) bahşettik; ama Allaha karşı sorumluluk bilinci/takva örtüsü her şeyin üstündedir. İşte bunda (da) Allahın ayetlerinden biri var ki, insanoğlu belki ders alır.”

Araf Suresi | 26

Menekşe Hanım | Kesim aşamalarındaki emek ve destekleri için Merve Özçelik, Erva Soysal ve Hatice Avcı dostlarıma kucak dolusu sevgimle. 🙂




 

Sandıktaki diğer yazılar

Şehirden Kaçış

Bir Dantelin Serüveni

“Kolay” MüzeKart

Loading...

Bir yorum yaz!